Samsun’daki birçok sivil toplum kuruluşu ile birlikte , Site Cami önünde toplanarak Mısır’da yaşanan darbe sürecine tepkimizi gösterdik.Memur-Sen ve Eğitim Bir Sen Samsun Şube Başkanımız Nejdet Güneysu yaptığı açıklamada;
"Mısır’da geçtiğimiz yıl yapılan seçimlerde %52 oranında oy olarak Cumhurbaşkanı seçilen Muhammed Mursi bir darbe ile görevinden uzaklaştırılmıştır.
Bu darbe Muhammed Mursi’nin şahsına karşı değil Mısır halkının iradesine ve tüm İslam dünyasının adalet ve özgürlük taleplerine karşı işletilen bir süreç, yapılmış bir darbedir.
Mısır’da ordunun seçilmiş cumhurbaşkanına görevden el çektirmesi, sivil yönetime karşı askeri darbe yapması kabul edilemez. Burada bulunan sivil toplum örgütleri olarak, Mısır’da halkın tercihine ve iradesine yönelik darbeyi ve darbecileri kınıyoruz ve lanetliyoruz.
Mısırda ve Tüm dünyada Varlık sebebi halkının güvenliğini sağlamak olan silahlı kuvvetler halkın iradesine ipotek koyamaz, silahlarını halkına çeviremez.
Demokrasilerde ne çoğunluğun azınlığa, ne de azınlığın çoğunluğa tahakkümü olmaz, olamaz. Mısır’da yapılan darbeyle, çoğunluğun azınlığa ram olması istenmektedir. Mısırı iç çatışmalara sürükleme riski içeren ve halkın özgür iradesine yönelik bu faşist girişim, sadece Mısır’ın değil bölgenin de dengelerinin bozulmasına kapı aralayacak sonuçlara gebedir. Bu nedenle, halk tarafından göreve getirilen Mısır’ın sivil yönetiminin görevine devam etmesini sağlayacak bölgesel ve küresel nitelikteki bütün baskı araçları devreye sokulmalı ve gücünü karanlık küresel güçlerden alan darbe en kısa sürede sona erdirilmelidir.
Bu dayatma ve vesayet anlayışı hukuksal hiçbir dayanağı olmayan ve ordunun elindeki silahların potansiyel imha gücünü bizzat halkın iradesine karşı kullanmasıyla ortaya çıkan kabul edilemez bir durumdur.
Halkın iradesine rağmen ordunun cumhurbaşkanı atama yetkisi yoktur. Halkın iradesine rağmen ordunun hükümet oluşturma yetkisi yoktur.
Darbecilere karşı tavır ortaya koymayan ve darbeyi kesin bir dille kınamaktan özenle kaçınan BM, AB ve ABD tutumlarıyla, demokrasi havariliği yapanların çifte standartlarını bir kez daha sergilemiştir.
Suriye’de kendi halkının kanını dökmeyi meziyet sayan Esed’e demokrasi ve seçim çağrısı yapanlar, Mısır’da halkın desteğini alarak göreve gelen Cumhurbaşkanı Mursi’ye karşı yapılan darbeye ve anayasanın askıya alınması yönündeki girişime sessiz kalmıştır.
Sivil toplum örgütleri olarak, tüm insanlığı darbecilere karşı durmaya, Mısır halkının kendi hür ve özgür iradesiyle göreve getirdiği sivil yönetime destek vermeye çağırıyoruz.
Mısır Cumhurbaşkanı Mursi’nin muhalefete bir mutabakat hükümeti kurma çağrısında da bulunmuş olmasına karşın sürecin bu şekilde işletilmesi ırkçı emperyalizmin beklentilerine cevap verebilmek içindir.
Genelde İslam coğrafyasının birçok yerinde özelde Mısır’da yaşanan kaos ortamı Büyük Ortadoğu Projesinin işletilmesidir. Irak’ta, Suriye’de, Doğu Türkistanda, Gazzede, ya da İslam coğrafyasının bir başka ülkesinde yaşanılan kaos ortamı, gerilimler ve çatışmalar münferit birer olay olarak değerlendirilemez. Bu, Küresel küfür cephesinin planlı bir zulmüdür.
ABD, AB , İsrail, Çin, Rusya gibi güçlerin çıkar sözcülüğünü yapan işbirlikçi yöneticiler Arap Baharı denilen süreçte Mısır’a dost görürken Mısır’ı hem ekonomik açıdan faizci küresel sisteme entegre etmeye çalışmışlar, hem de dış politikada da farklı Müslüman ülkelerle cepheleşmeye itmek için uğraşmışlardır. Aynı ülke yöneticileri şimdi Mısırda darbecilerin yanında yer almayı tercih etmişlerdir. Her an kendi zulümlerinde boğulma korkusu yaşayan bu taşeron yöneticileri şiddetle kııyoruz.
Halkın iradesiyle gelen halkın irdesiyle gider. Bu en yalın gerçek ışığında, Mısırda ordu kışlasına çekilmeli, sivil yönetim ve Mısır halkı üzerinde vesayet oluşturma çabalarından vazgeçmeli, anayasanın askıya alınmasına ilişkin beyanını geri çekmelidir. Mısır halkının özgür iradesine saygı duymalı, bir ülkenin silahlı kuvvetlerinin görevinin ülkeyi dış tehditlere karşı korumak olduğunu idrak etmelidir.
Hangi renkten, ırktan ya da dil grubundan olursa olsun Müslümanların ve İslam Ülkelerinin ırkçı emperyalizmin tasallutundan kurtulmaları için kendi başlarına hareket etmek yerine birlik içerisinde olmaları gerekmektedir.
Özelde Mısır halkı, genelde İslam coğrafyasındaki tüm halklar, siyasi oluşumlar, sivil toplum kuruluşları ve ülke halklarının birer parçası olan silahlı kuvvetler mensupları sağduyu ile hareket etmeliler. Bir insanın haksız yere ölümüne sebep olmanın hesabını kimse veremez.
İslam Konferansı Derhal toplanıp gerçek görevini yapmalıdır. Ne yazık ki İKÖ’ye üye ülkelerden bazılarının Mısır’daki darbeyi alkışladığını görüyoruz. Biz 80 milyon Mısır halkının, Mursi’nin, özgür iradenin yanındayız. Mısır’ı karıştıran İsrail’e, ABD’ye, Körfez ülkelerine karşıyız. Muhammed Mursi ve İhvan’a yapılan suçlamaların tamamı yalandır ve hiçbiri darbeyi meşru kılmaz. Mısırlı Müslümanların direnişini selamlıyoruz. Türkiyeli Müslümanlar olarak mısırlı kardeşlerimizin yanındayız. Batı emperyalizmi ve modern dünya, Müslümanca siyaset yapmayı içine sindiremiyor. Bize diyorlar ki ‘bağlı bulunduğunuz değerlerden sıyrılın, sizi o zaman kabul ederiz’. Biz dinimizden asla vazgeçmeyeceğiz. Mısır’da yaşananlar turnusol kağıdıdır. O zalimler, mazlumların tekrar galebe çaldığını göreceklerdir.
Bizim durma şansımız yok zalim hiçbir gün durmuyor, zulmünü her geçen gün daha planlı ve sürekli hale getiriyor. 5 Temmuz Urumçi Katliamı yıldönümü, Çin birçok askerini Doğu Türkistan’a yığıyor. Çin şu anda bir katliam hazırlığı içerisindedir. Çok sert müdahale edeceğini söylüyorlar. İslam ülkeleri bu konuda derhal toplanmalı ve Çin ile bütün ilişkiler gözden geçirilmelidir.
Özelde Mısır’da genelde İslam coğrafyasındaki tüm Müslüman toplulukları ümmet olmanın şuuru ile hareket etmeye davet ediyoruz. Etnik ve mezhepsel çatışmalardan, gücü ve kuvveti hakkın üstünlüğünün önünde gören davranışlardan uzak durmaya çağırıyoruz. Mısır’da seçim sürecini işletebilmek ve normalleşmeyi sağlayabilmek için Mursi’nin teklifi olan Milli Mutabakat Hükümeti’nin kurulması acil çıkış yoludur.
Yeryüzünde tüm insanların yaşama hakkını, inanç ve düşünce özgürlüğünü, mülkiyet edinme hakkını, aile değerlerini teminat altına alan; işkence ve baskının her türlüsüne karşı çıkan ve hakkı üstün tutan bir anlayışa ihtiyaç vardır. Bu anlayışla hem İslam coğrafyasında hem de dünyada yeniden tesis edilebilecek bir barış ortamı hem Müslümanların hem de farklı dinlere mensup insanların birlikte yaşayabilmesinin yegâne yoludur."dedi.