Türkiye’nin komşuları ve yakın coğrafyası düşünüldüğünde, yeni yüzyıla ciddi sorunlarla başladığı görülecektir. Bu sorunlarla baş etmenin yolunun da “adam yetiştirmekten”, insan sermayesine yapılacak yatırımdan geçtiği aşikardır. Fakat bu kaynağın merkezi olan üniversitelerde, mevcut özlük haklarıyla kalifiye insan tutmak oldukça güç hale gelmiştir.
Maaşların düşük düzeyde kalması nedeniyle öğretim elemanları; giderlerini karşılamak ve yaşadığı şehirde tutunmak için asıl amacı olan araştırma yapmak yerine ek derse girmeyi zorunlu olarak tercih etmekte ve ders makinesi gibi haftalık maksimum 40 saate kadar derse girebilmektedir.
Bir başka önemli problem ise, üniversite dışında daha iyi şartlarda iş bulan araştırma görevlilerinin, girdikleri üniversiteleri bir an önce terk etmeleridir. Öğretim üyeleri ise, ek işler yaparak, yapısal engellerden ve zorlamalardan kaynaklanan sorunlar nedeniyle (döner sermaye kesintilerinin çok yüksek olması gibi) resmi meşruiyeti zorlayacak çalışma şartlarını zorlayarak çalışmaktadır.
Tüm bunlar, hem üniversitelerimizin verimliliğini düşürmekte hem de öğretim elemanlarımızın kendi meslekleri hakkında sürekli kuşku duymalarına kapı aralamaktadır.
Öğretim elemanları, “eşit işe eşit ücret” uygulamasında en fazla ihmal edilen kesim olarak, ücretleri değişmeyen nadir meslek gruplarından biri olmuştur. Bu durum, üniversite camiasında ve duyarlı kamuoyunda çalışma hayatındaki adalete olan güveni ciddi ölçüde zedelemektedir. Ayrıca, bu şartlar altında yaşayan öğretim elemanları/akademisyenler, ciddi ölçüde itibar kaybına uğramaktadır. Aslında kültürel ve ilmi çalışmalara, bilim adamlarına önem veren bir anlayışın hâkim olduğu günümüzde, öğretim üyelerinin mali haklara ilişkin sorunlarının çözümüne ilişkin gecikme kayda değerdir. Bu durum, akademik camiaya ve üniversitelere yönelik bir rezerv tereddüdünün oluşmasına da zemin oluşturmaktadır. ,
Akademik personelin maaşlarına ilişkin iyileştirmenin üniversite ödeneği aracılığıyla ve iki yıllık dönemde gerçekleştirilmesi, kamu maliyesinin planlamaları dikkate alınarak tercih edilmiştir. 2014 yılı için gerçekleştirilecek artış geçmiş dönem kayıplarının büyük oranda telafisini sağlarken, 2015 yılında gerçekleştirilecek artışla akademik personelin maaşlarında nisbi bir reel artış sağlanmış olmak yanında kıyaslanabilir kadro ve unvanlar yönüyle de akademisyenliğin tercih edilmesine yönelik mali haklar kaynaklı bir teşvik ortaya konacaktır.
Bu artışlar, Türkiye’de akademisyenliğin tercih edilebilirliğini azaltan başlangıç maaşına da yansıyacağından, üniversitelerin akademik personel insan kaynağı havuzu olması gerektiği düzeyde zenginleşecektir. Bu artışlarla birlikte aynı zamanda, akademik personel maaşları yönüyle ülkemizin dünya ölçeğindeki konumu ve sırası da olumlu yönde değişecektir.
Bizler üniversite çalışanlarının idari ve akademik olarak ayrı düşünülmesini de istemiyoruz. Bir bedende ihtiyaç duyulmayan organ söz konusu değildir. Bütün emek veren arkadaşlarımız için buradayız. Bu vesile ile idari personelimizin de gerek mali ve gerekse sosyal hakları konusunda düzenlemeler yapılmasını istiyoruz. Bu isteklerimizi idarecilerimizin yetki paylaşımı olarak görmemesini belirtmek istiyoruz.
1.Özellikle İdari personel başta olmak üzere çalışanlara keyfi ve angarya uygulamalar dayatılmamalı, personele görev tanımı dışında iş yaptırılmamalıdır. Aba altından sopa gösteren mobbing uygulamaları cezasız kalmamalı.
2.Personeli cezalandırmanın en kısa yolu olan adı geçici görevlendirme gerçekte ise ceza yönetmeliği olan 13.b-4 ya kaldırılmalı ya da süresi bittiğinde personel görevine iade edilmelidir.
3.Boş bulunan kadrolara unvan değişikliği ve görevde yükselme sınavları merkezi sistem (ÖSYM) ile derhal açılarak personel atamaları yapılmalıdır.
4. Şehir merkezinde personelin kaynaşmasını sağlayacak bir lokal açılmalıdır.
5. İkinci öğretim mesaileri güdük bir şekilde çıkarılmış olup. Bakanlar kurulundan çıkan ve fazla çalışmak zorunda kalan personelin emeğinin karşılığını almasını engelleyen yeni mesai uygulamasının kısıtlamalarının iptal edilmesi için Danıştay’a dava açtık. Bu konuda duruşumuz şudur: Eğer ek çalışma varsa ödeneği de var demektir. Bu ödenekte ivedilikle ve tam olarak ödenmelidir.
6.Üniversitemiz sadece eğitim –öğretim kurumu değil aynı zamanda 5000 kişinin işyeridir. Bu dikkate alınarak zaman zaman çalışanlarla memnuniyet anketleri düzenlenmelidir.
7.Personel ceza- ödül yönetmeliği sadece ceza kısmı ile uygulanmamalıdır. Ödüllendirmeler hakkaniyet doğrultusunda yapılmalıdır.
Bugün 10 Aralık insan hakları günü. Dünyadaki tüm insan hakkı ihlallerinin son bulmasını diliyoruz. İnsan hakları yerine göre değişen bir kavram olmamalı... Bu gün tüm insanların, müşterek insani değerlerde buluşmasına bir vesile olmalıdır. İnsan onuruna yakışmayan hiçbir uygulamanın haklı bir sebebi olamaz.
Sendikamız Eğitim-Bir-Sen, medeniyet köklerine sadık bir teşkilat olarak kendini “İnsan merkezli sendika” olarak takdim etmiş; onun için sadece çalışanların ve üyelerinin ‘sendika’ sözcüğünün muhtevası içerisindeki beklentilerini karşılamayı değil, beslendiği medeniyet değerlerinin bir gereği olarak, insanların inanma ve inandığını yaşama hakkının mücadelesini de temel konusu saymıştır.
Sendikamızın kurucusu merhum Mehmet Akif İnan’ın dediği gibi :
Biz Hangi düşünce hangi fikir kampı içerisinde yer alırsa alsın, inancından dolayı hiç kimsenin horlanmaması, kınanmaması, ayrı muamelelere tabi tutulmamasına inanarak; isterse inancımızın tam zıddı olsun. Biz ona da hayat hakkı tanınmasının kavgacısıyız.
Eylemimize destek veren tüm üniversite camiasına teşekkür ediyor, maaşlarımıza zam talebimizle ilgili imza kampanyasının da ülkemize ve çalışanlarımıza hayırlar getirmesini diliyoruz. Yılmaz TAŞOVA
Samsun Eğitim-Bir-Sen 2 Nolu Şube Başkan
(OMÜ EBS)