Sendika sözü geçtiğinde maalesef eski alışkanlıkların bıraktığı izle halkın gözünde grevler, çekişmeler, kavgacı yaklaşımlar ve kavga kurumları canlanıyor. Halkın belleğindeki geçmişte sendikaların oluşturduğu tortudan olsa gerek sendika çağrışımları çok çok iyi değil. Peki,sendika nedir diye sorarsak?
TDK’nin sözlüğüne müracaat ettiğimizde; “İşçilerin veya işverenlerin iş, kazanç, toplumsal ve kültürel konular bakımından çıkarlarını korumak ve daha da geliştirmek için aralarında kurdukları birlik.” tanımı ile karşılaşmaktayız.
Sendikalarda ile halkın belleğindeki sendika çağrışımları da artık değişiyor. Günümüzde artık birçok şey eskisi gibi değil. İletişim kanalları, ulaşımın teknik olarak çok gelişmesi dünya ülkelerini adeta birbirine yakın köyler hâline getirdi. İnsanlar internet aracılığı ile dünyanın her yerindeki gelişmelerden anında haberdar oluyorlar ve aynı zamanda da anında haber veren durumuna geliyorlar. Uçaklarla dünyanın bize göre eskiden çok uzak olan ülkeleri, şimdi nerede ise yakın komşu mahalle gibi. Bu değişim ve dönüşümden sendikaların nasibini almaması beklenemezdi.
2000’lerden sonra durağan hâle gelen işçi sendikaları karşısında kanunlarda yapılan düzenlemeleri müteakip ülkemizde memur sendikacılığının önü her geçen gün açılmıştır. Bu tabi ki kendiliğinden olmamıştır. Memur sendikaları bu konuda çok ter dökmüşlerdir. Memur sendikacığı denilince akla büyük olan ilk üç konfederasyon gelmektedir. Memur sendikacılığında mevcut sendikal ezberin dışında durum ve tutumlarıyla Memur-Sen ayrı bir tarz ortaya koymuştur. Şu an sanırım 750 bine yakın üyeye sahip olan Memur-Sen konfederasyonlar arasında muhatap yani yetkili sendika olmakla kalmamakta aynı zamanda diğer konfederasyonlarla arayı her geçen gün açmaktadır. Bunu, “Hükümete yakınlar da ondan böyle” ya da “Hükümetin sosyal tabanını teşkil ediyorlar o yüzden” diye açıklamak bence haksızlık olur. İzah edeyim.
Diğer konfederasyonlarda olduğu gibi Memur-Sen’de de resmi olarak 11 alt sendika var. Gerçi Emekli Memur-Sen ve Genç Memur-Sen diye iki ayrı sendikası var. Bunlara girmiyorum. Resmi muhataplık ve hükümetle hizmet kolları adına toplu sözleşme imzalamaya yetkili ya da yetki alma yetkisi bulunan sendika sayısından hareketle diğer konfederasyonlarla aynı sayıda diyorum.
Memur-Sen’i farklı kılan ve lokomotif görevi gören sendika diğer konfederasyonlarda da olduğu gibi eğitim hizmet kolundaki sendikasından yani Eğitim-Bir-Sen’den kaynaklanıyor. Sendikacılığın sadece ücret sendikacılığı olmadığını, gerçekten hizmet sendikacılığı yaptığını gerçekleştirdiği projeler ortaya koyuyor. Bu projelerden ilki, Memur-Sen’in kurucusu rahmetli şair Merhum Mehmet Akif İnan adına yapılan ödüllü hatıra yarışmalarıdır. Bu yarışmalarda yarışmaya katılıp ödüle layık görülen ve yayınlanması uygun görülen eserler kitaplaştırılıyor. Eğitimcilerin beğeniyle okuyup hakkını teslim ettikleri birçok eser kazandırıldı. Sendika değil sanki akademi.
Son Mahnı, Yüreğimdeki Resimler, Üşüyen Hayatlar, Yola Düşenler, Kelebeğin Rüyası, Karanlık Dönemler ve Ödenmiş Bedeller 1, 2, 3 gibi dev eserler edebiyat dünyasına kazandırılmıştır. Benim şahit olduğum bir olaydır. Eğitim fakültesinde bir hoca öğrencilerine bu kitapları tavsiye etmektedir. Sebebi sendikal yakınlıktan değil. Öğretmenlik mesleğinin kişisel gelişim kitapları serisi olarak görmesindendir. Eğitime Bakış diye bir dergi çıkarıyor sendika. Tanıyanlar yani bir kez olsun fark edenler için söylüyorum takip etmemek neredeyse imkânsız. “Eğitim ve İnsani Bilimler Dergisi” adı altında bir de 2010 yılından beri hakemli dergi yayınlıyorlar. Eğitim dünyasına akademik pencereden farklı bakışlar sunuluyor. Yayınladıkları raporlar, bilimsel kongreler ve sonuç bildirilerine çok fazla girmiyorum çünkü bu yazımda esas konum bu değil. Fakat yol gösteren çalışmaları takip etmemek ya da takdir etmemek imkânsız. Derli toplu çalışmalar yapılıyor. “4+4+4 Eğitim Reformunu İzleme Raporu” yeni sistemin olumlu yönlerini ve iyileştirmeye açık taraflarını ilgililere sunmuş. Yeni sistem tartışmalarında kayıtsız kalamıyorsunuz. Yine Türkiye’de ilk defa uluslar arası “Eğitim Felsefesi Kongresi”ni Eğitim-Bir Sen yurtiçi ve yurt dışından katılan akademisyenlerce başarılı bir şekilde gerçekleştirip kitaplaştırmış. Türk Eğitim Sisteminde Yeni Paradigma Arayışları, AB Sürecinde Eğitim Reformu İhtiyacı, Gelecek İçin Eğitim Reformu, 21. Yüzyılda Türkiye’nin Eğitim ve Bilim Politikaları gibi çalışmalar ve kitaplar. Seçilen konulara ve çıkarılan yayınlara bir bakar mısınız demek geliyor içimden. Gerçekten akademi gibi.
Bu günlerde yine gündeme oturacak bir çalışma yürütüyorlar. Önceki gün fark ettim. Eğitim-Bir Sen ile eğitim sendikacılığı bambaşka boyutlara taşınıyor diyorum. Milli Eğitim Bakanlığı 12 yılı aşkın süredir görevde yükselme sınavları yapmıyor. 2000 civarında Şube müdürlüğü kadrosu boş. Bakanlık önceki ay içerisinde yönetmelik değişikliğine gitti. Süreç yakında başlayacak. Sendika ne yapıyor. Üyelerini bu kadrolara hazırlamak için kitap çıkarıyor. Bununla kalmıyor bir de üniversitelerin bile örnek alacağı bir çalışmaya imza atmaya ve ülke genelinde üyelerini uzaktan merkezi eğitime almaya hazırlanıyor.
2009 yılında İstanbul’da sınava hazırlama kursları ve yayınlarıyla girilen yolda sendika her geçen gün kendini aşarak devam ediyor. Şu an müdür ve müdür yardımcısı atamaları var illerin gündeminde. Atanan kişilerin çoğunluğunun Eğitim-Bir-Sen üyesi olduğu tartışmaları yapılıyor. Fakat kimse bu atanan kişilerin sınava girdiğinde sendikaları ne yapıyordu sorusu sormuyor. Şu an atamaları yapılan kişilerin girdiği sınavda sendika 70 bine yakın sınava hazırlık kitabı hazırlayıp, basıp dağıtmış üyelerine. İl ve ilçe merkezlerinde hazırlık kursları. Sanki akademi demem işte bu yüzden.
Sendika üyeye ve insan dokunuyor. Bir üyenin bu çalışmalar karşısında tutumu ne olur. Sendikal bağlılığı artar mı azalır mı? Sayısı çoğalır mı düşer mi? Sendikaların kendi aralarındaki çekişmeleri ve tartışmaları dışından yani yukardan bir göz attığınızda bu fotoğrafı nasıl okursunuz. Sezar’ın hakkını teslim mi edersiniz yoksa fanatizmin ya da duygusal yakınlığın tarafında mı yer alırsınız?
Eğitim-Bir-Sen ve Memur-Sen’i yazacaksak kamuda kılık kıyafet özgürlüğü konusunda sendikayı halka açan ve bütün toplum kesimlerine de tanıtan kampanyaya girmemek haksızlık olur. 1 Ayda özgürlük için 10 milyon imza diyerek yola çıkıp ülke geneline standlar koyarak bir ayda 12 Milyon 300 bin imza toplamak. Bu ne müthiş bir kampanya ve muhalefet örneği. Gerçekten ama gerçekten sıra dışı. Hükümet paket açıklarken buna kayıtsız kalabilir mi? Kararlılığın ifadesi olarak sivil itaatsizlik başlatıp her türlü soruşturmayı ve baskıyı göze almak kolay bir şey mi? Sendikacılık Memur-Sen ve Eğitim-Bir-Sen sayesinde resmen kabuk değiştiriyor. Bakalım diğer sendikalar da kabuklarını kırabilecek ve salt yeniçeri ocağı olmanın dışına çıkabilecekler mi? Son 10 yılda halkı heyecanlandıran ne varsa içinde Eğitim-Bir-Sen geçmeyen bir şey bulabilir misiniz? Katsayı, başörtüsü, seçmeli din eğitimi, Milli Güvenlik Dersi’nin kaldırılması, 4+4+4 yeni eğitim sistemi, Kur-an eğitimi önündeki yaş sınırının kaldırılması, ülkedeki vesayetle mücadele kavgasında duruş, 28 Şubat’ın kirli atıklarının temizlenmesi dahil her konuda Eğitim-Bir-Sen lafı geçiyor.
Pakistan, Somali, Arakan, Van Depremi, Filistin, Mısır gibi gündemlerde yine aktör. Bu sendika halkla kopuk değil, halka dokunuyor. Laf üretmektense iş üretmeyi şiar edinen bir sendikacılık. Genel Başkan Ahmet Gündoğdu ismini ülkede duymayan var mı? Sadece sendika üyelerinin değil halkın gündemine girmek lazım. Bu sendika bunu yapıyor ve de başarıyor. Uzaktan eğitim ve hazırlık kitabıyla bütün eğitim çalışanlarının gündemine girmekle kalmayıp öğretmen odalarında da gündem belirleyecektir. Eğitim-Bir Sen’i tebrik etmemek haksızlık olur.
Tebrikler Eğitim-Bir-Sen. (25.10.2013)